KASTAMONU ARAÇ YÖRESİ MANİLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEMETarih: 25-06-2001 - 15:25:50

Anonim halk edebiyatımızın en yaygın nazım şekillerinden birisi de mânilerdir. Genellikle yedi heceli ve dört mısralık bentlerden oluşan mânilerin 1, 2 ve 4. mısraları kendi arasında kafiyeli, 3. mısraı ise serbesttir. (aaba)

Mâniler anonim eserler olmakla birlikte, geleneğin bir büyük ustasının “pirinin” olduğu kabul edilir. Mânilerin doğup gelişmesinde, yaygınlaşıp, kendi geleneğini oluşturmasında sevgi ve aşkın önemli bir yeri vardır.

Halk duyuş ve düşünüşünün en önemli unsurlarından birisi olan mânilerde, insanların dertlerinin, beğenilerinin, yergilerinin, sevgi, aşk ve kıskançlıklarının en güzel biçimde terennüm edildiğine şahit oluruz. Mânilerin yaratıcılarının çilekeş Anadolu kadını olduğunu hepimiz biliriz. Onun içindir ki mâni türünün muhtevasına giren temel konular, aslında Anadolu kadınının yakınmalarını işlemektedir. Bu yakınma ve serzenişlerin altında yatan gerçek ise aşktan başkası değildir.

Mânilerimiz bizleri bir tür sevgi iklimine taşımaktadır. Onlar çoğunlukla uçan kuşlardan, esen yelden, havadaki turnalardan, selam gönderilen, bin yıl toprakta yatılsa da umut kesilmeyen, kölesi olunan, yerine ölünülen, cevri çok insafı yok olan, aşkına düşünce deryalar terkedilen, tende kalan canı isteyince verilen, kavuşamayınca gözler açık gidilen ve ateşinden dağların bile yanıp tutuştuğu, “sevgili” için yazılmıştır.

Şüphesiz bir bölgenin ya da bölgenin karakteristik özelliğini taşıyan bir kentin, binlerce, on binlerce mânisi vardır. Bunların hepsini derlemek ve gün ışığına çıkarmak pek kolay olmayacaktır. Derleme çalışmalarını yaptığımız mâniler, folklor yönü çok zengin, ancak yeterince üzerinde çalışılmamış bir kentimiz olan Kastamonu ilinin Araç ilçesine aittir. Derlemelerimizi Araç ve çevre köylerinde yaparken, bölgede mâni geleneğinin köklü bir geçmişe sahip oluşuna da tanık olduk.

Tavşanlı köyünde 65 yaşında kendi halinde sade bir yaşam süren Firdevs Çorbacı’ya mânilerden sorduk. Biz sordukça o, yıllara meydan okurcasına bizleri geçmişin koridorlarına çekti... Burada şu da belirtmekte fayda var. Bölgeler arası sosyal ve kültürel ilişkiler nedeniyle mânilerde birbirine yakınlık göze çarpmaktadır. Bu doğal bir sonuçtur. Ama her bölge mânilere yöresel şive farklılığından doğan damgasını basmaktadır. Ayrıca bölgesel gelenek ve göreneklerin, yaşam standartlarının, bu mânilerde izlerini görmek de mümkündür. Bu nedenle yazımıza aldığımız mânileri, derlediğimiz şekliyle, yöresel şive farklılıklarıyla yazmanın daha doğru olacağını düşündük.

Derleme yaptığımız bölgelerde mânilerin, törenlerde, çeşitli eğlencelerde, birtakım inanç, gelenek ve göreneklerin arasında –sevişme ve iletişim- gibi insan ilişkilerinde önemli görevler üstlendiğini gördük.

Taşradaki sevdalıların, mânilerde kurdukları iletişim, toplumun geleneğinden kaynaklanan birtakım kuralların doğal sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Garanfil desde desde
Beni bubamdan isde
Bubam beni vermesse
Gır atı iyi besle.

dizelerinde toplumsal normların, insan ilişkilerinde birtakım sınırlamalara neden olduğu açıkça görülmektedir.

Köylerde yaptığımız mâni derlemelerinde sevgi teminin çoğunlukla köyün günlük hayatından alınan tablolarla canlandırıldığına tanık olduk:

Gavı çakdım gav yandı
Yere godum yer yandı
A gız senin yüzünden
Yedi divan köy yandı.



Altun yüzuk barnakda
Bir yar sevdim ırakta
Gel sarılıp yatalım
Üs tavanlı çardakta.

Sevgi teminin yanı sıra, ayrılık, askerlik, ailevi sorunlar gibi yine sevenleri doğrudan etkileyen mâniler de söylenmektedir.

Dağda davar güderin
Yare selam ederin
Yarimi vermezlerse
Başımı alıp giderim



Esger yolu beklerin
Gunü gune eklerin
Sen git yarim nebede
Ben burayı beklerin.



Ceminin ezeni yok
İçinde düzeni yok
Viran galası köyde
Sallanıp gezenim yok.



Cevizin etek dalı
Üstündedir yeşil eli
Ya Muhammed ya Ali
Yare kavuştur beni.

Klasik edebiyatımızın en işlek sanatlarından teşbihlerin, en güzelleri de yine mânilerimizde bulunmaktadır. Boylar fidana, serviye, karanfil dalına; saçlar yılana, sümbüle, altın sarısına; yüzler güle, seher yıldızına; kaşlar kaleme, hilal ve kemana; gözler kömüre; bakışlar ceylana; göz yaşları inciye; kirpikler oka; ağız şekere; dil kaymak ve bülbüle; dudaklar kiraza benzetilmiştir.

Ay doğar miliden
Selam gelir Eli’den
Kömür gözlüm ay Elim
Sensin beni delirden.


Garanfilim bıdama
Safa geldin odama
Hakikatli yar isen
Dünür yolla babama.

Araç yöresi mânilerinde işlenen temler arasında sıla ve gurbet de önemli bir yer tutmaktadır. Gurbetin acıları, kavuşmanın sevinci, yarin aşkıyla yanıp tutuşan gönüllerin sesi, Yemen’e, Mısır’a gidip de gelmelerin serüvenleri de mânilerde dile getirilmektedir.

Havaya bulut ağdı
Bolu’ya dolu yağdı
Ellerin yari geldi
Benimki nerde galdı.


Ayva godum çayıra
Şavkı vurdu bayıra
Ben yarimden ayrılmam
Meğer Allah ayıra.


Kaynar gazan taşmaz mı
Yol buradan aşmaz mı
Dünyada hasret giden
Ahrette kavuşmaz mı.


Köşke serdim yatağı
Gel derdimin ortağı
Yataklar diken oldu
Senden ayrı yatalı.


Gökte yılduz bi sıra
Ağam gitti Mısır’a
Gün olsam da yayılsam
Yarimin arkasara.


Gabaklar devek atmış
Yılanlar yola yatmış
Şu benim zalım babam
Beni gurbete atmış.

Mânilerin haber iletme işlevlerini de uygar şartlar altında sürdürdüğünü görüyoruz. Sevgililerin duygularını sevdiklerine iletmeleri, eksiklikleri, düşünceleri ve hisleri mânilerde şekillenip dile gelmektedir:

Leblebi goydum tasa
Akşamdan başladım yasa
İşlerde gusurum yok
Azıcık boyum kısa.


Gökde yılduz gol atmış
Mevlam neler yaratmış
Anası şöyle böyle
Gızı aslan yaratmış.


Çayıra vurdum gazma
Başında telli yazma
Ben bu dertten ölürsem
Mezeri derin gazma.


Armut dalda bir iki
Saydım baktım on iki
On ikinin içinde
En yiğidi benim ki.

Mânilerde sevgi dışı, bireysel hayıflanmalara da rastlamak mümkündür. Özellikle kişilerin hayatlarıyla ilgili olarak yaptıkları değerlendirmeleri, şiir diliyle mânilerde ifade etmeleri bu türün önemine işaret etmektedir:

Bal idim banmaz oldum
Gul idim kokmaz oldum
Bin lirelik mal idim
Yerimden galkmaz oldum.

Zaman zaman sahte, geçici sevgiler üzerine kurulmuş ilişkiler de mânilerde kendisine yer bulur.

Çay benim çeşme benim
Derdimi deşme benim
Gız senle dalga geçtim
Sevdiğim başka benim.


Gökten uçan tayyare
Selam söylen o yare
Benden ona fayda yok
Başına bulsun çare.

Kastamonu Araç yöresi halk edebiyatımız açısından zengin bir repertuara sahip bulunmaktadır. Folklor sahasında bu yöremizle ilgili yeterince inceleme ve araştırma çalışmalarının yapılmamış olması, halk edebiyatı çalışmaları adına menfi bir durum olarak görülmelidir. Biz bu kısa çalışmamızla, folklor yönüyle bâkir bir saha olan Araç yöresindeki mâniler üzerine yaptığımız derlemeyle, bu yöre insanının duyuş, düşünüş, zevk ve ifade gücünü yansıtan küçük bir pencere açmaya çalıştık. Köy ve kasabalardaki yöre halkının muhayyilesinde yaşayan, tarla, bağ ve bahçelerde çalışırken, düğün ve bayramlarda, eğlencelerde hoş vakit geçirmek için çeşitli ortamlarda terennüm edilen bu mânilerden bir demet sunarak sözlerimizi noktalıyoruz:

Anadudun dalları
Sallanıyor kolları
Gurbet elde yorulan
Gözetliyor yolları.


Ay doğar ayan ayan
Yoluna girdim yayan
Düşümde görmez iken
Goynuna girdim uyan.


Ay doğar eduğunden
Gun doğar geduğunden
Oğlan ergen gız ergen
Döner mi deduğunden.


Ay doğar sini gibi
Misirin unu gibi
Benim yarim geliyor
Bursanın gulü gibi.


Çaydan geçti bir kuzu
Gıvrım gıvrım boynuzu
El yarini bilmez mi
Yanakları kırmızı.


Çayırda kıldım namaz
Haka şere yaramaz
Şu gençlikte olanı
Kadir Mevlam aramaz.


Derelerde değirmen
Değme yere eğilmen
Ben bir ağa gızıyın
El oğluna sevilmen.


Evleri görünüyor
Gönüldür veriliyor
Çekilecek dert değil
Mevlam sabır veriyor.


Garanfil eker misin
Balınan şeker misin
Ben bu dertten ölürsem
Cezamı çeker misin.


Gayalar dizin dizin
Mevlamdan gelsin izin
Gızı aldık gidiyoz
Köyünüz olsun sizin.


Gayadan endim akrap
Ağzında yeşil yaprak
Gel sarılıp yatalım
Sonumuz kara toprak.


Gayalar merdim merdim
Kim bilir benim derdim
Çaylar mürekkkeb olsa
Yazılmaz benim derdim.


Gayalar oymak oymak
Sütten olur kaymak
Her yiğidin karı mı
Gızdan yadigar almak.


Goğ almayı daşladım
Dibini ataşladım
On beşinde yar sevdim
Ellere bağışladım.


Mâniye başlayalım
Şeftali daşlayalım
Şeftali çiçek açmış
Dibinde gışlayalım.


Mânici başı mısın
Cevahir daşı mısın
Sana muska vereyim
Cebinde taşır mısın.


Oğlan adın Abdulla
Yoldan yola saptırma
Müşterimiz çoğaldı
Bizi elden gabtırma.


Zelve gavak bir goşum
Rakı içtim sarhoşum
El yuvaya başladı
Ben yuvasız bir kuşum.

NOT: Bu yazı “TARLA” Dergisi’nin Ocak 1998 Sayısının 28-29.sayfalarında yayınlanmıştır.

Bu yazıyı 12749 farklı kişi okudu.


Bu Yazıyı Arkadaşına Tavsiye Et Bu Yazara Mesaj Gönder



İlyas Yazar
(Araştırma Görevlisi)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
TASAVVUF ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Osmanlı'nın Kültür Şehirlerinden Kastamonu'da Yetişmiş Bir Şâir: ÖMER FUÂDÎ
Ömer Fuâdî'nin Bülbüliyyesi Üzerine Bir İnceleme
VURDUMDUYMAZLIK
HÂŞİM’İN SANATI VE MERDİVEN ŞİİRİ ÜZERİNE BİR TAHLİL DENEMESİ
KASTAMONULU DÎVAN EDEBİYATI ŞÂİRLERİ
•KASTAMONU ARAÇ YÖRESİ MANİLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME
ŞA'BÂN-I VELÎ'DEN ÖMER FUÂDÎ'YE ŞA'BÂNÎLIK GELENEĞİ
BÂTINÎLİK ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
OSMANLI'DA KADIN ŞAİRLER
BİLGECE
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS KİTAPLARINA GÖRSEL AÇIDAN BİR YAKLAŞIM